Yazar - admin

FREKANSLAR, VİRÜSLER ve BİZ…

Yüksek frekanstaysanız yanınıza virüs, bakteri, mantar gibi düşük frekanslı hiçbir şey ya da kimse yaklaşamaz. Gelse de uzun süre duramaz.

COVID 5.5 hz titreşime sahip, 25.5 hz üzerinde ölüyor.

Daha yüksek titreşime sahip insanlar için virüs basit bir şikayettir. Bu nedenle hızla iyileşebiliyorlar veya etkilenmiyorlar.

Düşük titreşime sahip olmanın nedenleri şunlar olabilir:

Yorgunluk
Korku
Sinir gerginliği
Öfke
Nefret

Bu yüzden yüksek titreşimli olmalı ve haberleri, negatif programları sürekli izlememeliyiz, böylece frekansımız düşmez ve bağışıklık sistemimiz güçlü kalır.

Bugün dünyanın frekansı 27.4hz’dir. Ancak aşağıdaki gibi çok düşük titreşen yerlerde var…

Hastaneler
Yardım Merkezleri
Hapishaneler
Yeraltı vb. titreşimin 20 hz’ye veya daha altına düştüğü yerlerdir…

Düşük titreşimli insanlar için virüs tehlikeli hale gelir.

Ağrı 0.1 ila 2 hz.
Korku 0,2 ila 2,2 hz. arasında.
Gürültü 0,6 ila 2,2 hz.
Gurur 0.8 hz.
Üstünlük 1.9 hz.

Bunun yerine:

Cömertlik 95hz.
Doğru şükür/teşekkürler 150 hz.
Merhamet 150 hz veya daha fazla.
İnsanlar ve tüm canlıların sevgisi 150 hz. ve üzeri…

Koşulsuz ve evrensel sevgi 205 hz. ve üzerindedir.

Yüksek titreşmemize ne yardımcı olur?

Sevmek, Gülümsemek, Kutsamak, Teşekkür Etmek, Oynamak, Resim Yapmak, Şarkı Söylemek, Dans Etmek, Meditasyon Yapmak/İbadet, Yoga, Tai Chi, Güneşte Yürüyüş Egzersizi, Doğanın Keyfini Çıkarmak.
Dünyanın bize verdiği yiyecekleri yemek:
Tohumlar, tahıllar, baklagiller, meyve ve sebzeler. Su içmek (canlı kılmak için içine az miktarda kristal kaya tuzu ekleyerek). Yüksek titreşmemize yardımcı olurlar…..!!!

Dua, titreşimi 120’den 350 hz’ye çıkarıyor.
Sistem/Allah tarafından korunmayı talep etmek ve korunacağına inanmakta çok önemli…

Öyleyse şarkı söyle, gül, sev, meditasyon ve ibadet yap, oyna, şükret, akışa güven/inan.

KAYNAK:
Bu bilginin orijinal kaynağı Power Vs Force kitabındandır.
David R Hawkins’in Doktora Tezi’ne dayanmaktadır…

Titreşimi Yükselten Pozitif Duygular:

Bağışlamak
Dürüstlük
Sevgi
Güven duymak
Sakinlik
Motive olmak
Şükretmek
Neşeli olmak
Adil olmak
Vefalı olmak
Mutlu olmak
İlham dolu olmak
Cesur olmak
Nazik olmak
Sorumlu olmak
Destekleyici olmak
Kendine güvenmek
Yaratıcı olmak
Huzurlu olmak
Cömert olmak

Devamını oku...

İçten bir gülümseme

●İçten bir gülümseme,
sevgi dolu bir yüreğin gözlerden yansımasıdır.
●İçten bir gülümseme,
kendimi ve sizleri seviyorum demektir.
●İçten bir gülümseme,
ben mutluyum ve sizinde mutlu olmanızı istiyorum demektir.
●İçten bir gülümseme,
verilebilecek en ucuz fakat en değerli armağandır.
●İçten bir gülümseme,
ona hasret kalanların ilacıdır.
●İçten bir gülümseme,
gönüller arasına sevgiden inşa edilmiş köprüdür.
●İçten bir gülümseme,
insanın ruhunda açan çiçeklerin evrene sunulmasıdır.
●İçten bir gülümseme,
İçimde karanlığa yer yok demektir.
●İçten bir gülümseme,
anı yaşayarak aydınlanmaktır.
●İçten bir gülümseme,
paranın satın alamayacağı kadar büyük bir güce sahip olmaktır.
●İçten bir gülümseme,
hem kendimize hem evrene yapılan en büyük hizmettir.
Panayot Edvırt Yorgiadis
Içten bir gülümseme
Acıya rağmen hayata tutunuş,
Dik duruştur….

Devamını oku...

Evrenin Size Gönderdiği Ve Yanlış Yolda Olduğunuza İşaret Eden 10 Mistik Mesaj

Bu hayatta yanlış yol yoktur. Yapmak istediğiniz yolculuğa bağlı olarak bütün yolların sonu eve varır. Bazı zamanlar olur gittiğimiz bu yolda bir bakmışız ki kaybolmuşuz veya durup kalmışız öylece… Bazen de kendi hayatlarımız için oluşturmak istediğimiz şartlara ve imkânları karşılamayan yollara kaptırırız kendimizi, sırf o yolu merak ettiğimiz için…

Doğru yolda olup olmadığınızı sorguluyor ve işlerinizin dengesini şaştığını düşünüyorsanız, evrenin sizler için gönderdiği 10 işareti takip edip asıl rotanızı çizip doğru yönde gidebilirsiniz.

1) Dikkatsizliğin Getirdiği Kazalar

Mesela bugün serçe parmağınızı keskin bir yere vurmuş veya dirseğinizi birkaç defa bir yerlere çarpmış olabilir misiniz? Bu gibi kazalar evrenin aslında size yavaşlamanızı ve sonraki adımlarınızı atmadan önce düşünmeniz mesajını verdiğini gösterir.

Böyle durumlarla karşılaşıp kendinize istemeden zarar verdiğiniz oluyorsa, bu aslında kendi hayatınızda sezgilerinizi görmezden geldiğinizi veya belli bir durumun ardında yatan gerçeği göremediğinizi gösteren bir işaret olabilir.

Ayak parmaklarını istemeden bir yere vurmak sadece ufak bir kaza olabilir. Ancak sık tekrarlandığında, aslında evrenden gelen, yaşamınızdaki belli durumlara ışık tutacak mesajları fark etmek adına düşünmenizi tavsiye ederiz.

2) Unutkanlık

Kendinizi sürekli unutkanlıkla veya kaybettiğiniz eşyaların yerini hatırlamakla cebelleşirken buluyorsanız, evrenin sizin için mesajı; “ilerlemeden önce öncelikle özgüvenini sağlayıp daha sonra amacını ve hedefini kendi içinde oluşturmak için kendine zaman tanı ve kendini kontrol et” olabilir.

Aynı zamanda böyle durumlar, oluşturmak veya hayatta başarmak istediğiniz konulara dair daha açık ve net olmanız gerektiğini gösteriyor olabilir.

3) Devamlı Geç Kalmak

Trafiğe takıldığınız için geç mi kaldınız? Ya da, zamanın nasıl geçtiğini anlamadığınızdan dolayı geciktiniz mi? Devamlı olarak bir yerlere gecikiyorsanız ve sürekli zamanla yarışıyor hissiyatına kapılıyorsanız, evrenden sizler için, dikkat etmeniz gereken önemli bir mesaj olabilir.

Gecikme ve sürekli bir zaman baskısı altında kalma durumu, aslında yaşamınızda aynı anda birçok işle uğraştığınız ve gerçekten yapmak istediklerinizle uyuşmayan durumlar altında kaldığınız anlamı taşıyor olabilir.

Siz hayatta akışta kaldığınız takdirde, zaman da sizinle birlikte akıp gidecektir. Aksi halde, akıştan kopup gittiğiniz vakit, zaman faktörüyle daha çok yüzleşirsiniz.

4) Dağınık Ortamlar

Odanızı veya bulunduğunuz ortamı temizlemeniz ne kadar zor olursa olsun, bir dağınıklığın sürekli sizi takip ettiğini ve evinizde belli bir yerde biriktiğini görüyorsanız, evrenden size üzerinde durup fark etmenizi istediği bir işaret olabilir.

Dağınıklık sizin hayatınızda bir işaret olarak, geçmişte bilinçaltınıza yerleşmiş bir anıyı veya durumu temizlemekten kaçındığınıza veya bir durumun altında yatan gerçeği göremediğinize dair bir mesaj veriyor olabilir.

Dağınıklığın oluştuğu ve biriktiği alandan yola çıkarak, bunun altında yatan duygusal sebepler ortaya çıkarılabilir. Örneğin, dağınıklığın oluştuğu alan devamlı mutfaksa, sizi duygusal yönden besleyen öz sevginiz ve öz bakımınızla ilgili meselelerde sorun yaşıyor olabilirsiniz veya yatak odanızda oluşan dağınıklık, ikili ilişkilerle veya yakın ilişkilerinizle ilgili sorunlardan haber verebilir.

5) Eşyaları Kırmak veya Düşürmek

Sürekli istemeden eşyalarınızı düşürüp kırıyorsanız, evrenden aldığınız mesaj, size zarar veren bir yolda yürüdüğünüze veya başarıya giden yolda kendi kendinizi sabote ettiğinize dair anlamlar taşıyor olabilir.

Eşyalarınızı düşürüyor veya kırıyor olmanız, aynı zamanda hayatınızdaki aşırı kontrolü bir müddet bırakmayı ve akışta kalmayı öğütlüyor olabilir. Özellikle de, hayatınızda, belirli bir alanda hissettiğiniz sıkışıklık ve durgunluk hissi, kendinizi sadece evrenin akışına bırakmanız gerektiğini doğrular bir niteliktedir.

6) Sık Sık Hastalanmak

Devamlı olarak enfeksiyon kapıp, soğuk algınlığı veya öksürük gibi rahatsızlıklar yaşıyorsanız, evrenden, yavaşlamanız ve yaşam yönünüzü ve gidişatınızı durup bir düşünmeniz gerektiğine dair bir mesaj alıyor olabilirsiniz. Bu işaretler aynı zamanda, hayatınızdaki kararları diğer insanların istekleri doğrultusunda alıp, kendi isteklerinizi hiçe saydığınız anlamını da taşıyor olabilir.

Sık sık hastalanmanız, belki de daha fazla dinlenmenizi, daha sağlıklı beslenmenizi ve iç huzurunuz için kendinize zaman ayırmanız gerektiğini hatırlatan bir işaret de olabilir.

7) Konuşmaktan ve Düşünmekten Kaçınmak

Yaşadıklarınız hakkında konuşmak istemiyor ve hatta olanları düşünmek bile istemiyor musunuz? Bu durum, hayatınızın gidişatındaki gerçekleri göremediğinize dair çok açık bir işarettir.

Önemli bir husus hakkında konuşmaktan kaçınıyorsanız, iç dünyanızda aslında karşı taraftın söyleyeceklerini duymaktan korktuğunuz mesajı yatıyordur. Aynı zamanda, yapmanız gerekeni bilip ancak harekete geçmeye korktuğunuzu gösteren bir işaret olabilir.

Kendi düşüncelerinizi ve sözcüklerinizi içinize hapsederseniz, zamanla ruhunuzla olan bağınızı yitirip onun isteklerini duymamaya başlarsınız.

8) Kaygı ve Stres

Günlük iş rutininize başlamadan önce karnınızda bir kaygı sancısı hissediyorsanız, doğru iş ortamında ve doğru yolda olmadığınızı gösteren net bir işaretle karşı karşıyasınız demektir.

Tabii ki, endişe farklı sebeplerden doğabilir. Ancak, sürekli bir yer veya kişi ile ilgili olarak stres ve kaygı problemi yaşıyorsanız, temel sebebi bulmak için biraz daha derine inmeniz gerekiyor demektir.

Genel olarak kaygı ve stres duyguları, hayatınızda bir takım değişikliklere gitmeniz ve isteklerinizle uyumlu bir rota çizmeniz gerektiğini öğütlüyor olabilir.
9) Başlanan İşi Bitirmede Zorluk Çekmek

Bir anda bir işe başlama şevkine gelip, ardından sürekli olarak tamamlayamama sorunu çekiyor musunuz?

Bir projeye veya işe tutunamayıp bir sonuca varamamak, hayatınızda ayaklarınızın yere gerektiği kadar sağlam basmadığını vurgulayan bir işaret olabilir. Belki de bu iş, en büyük hedef ve arzularınızla uyuşmuyordur ve bu yüzden bitirme azmi bulamıyorsunuzdur kendinizde…

Fikirlerinizi hayata geçirmek konusunda zorluk yaşıyorsanız, yapacağınız en iyi şey; hayatın akışına teslim olmaktır. Bu yöntemi denerseniz, yeni bir yaşam yolu önünüze çıkabilir ve fikirlerinizi daha sağlam adımlarla yürütüp gerçekleştirebilirsiniz.

Başladığınız işi bitirmede yaşadığınız zorluk, dileklerinize giden yolda kendinize daha çok inanmanız gerektiğini öğütleyen bir işaret olabilir.

10) Sıkılmak

Hayatınızdan sürekli sıkılmanız, potansiyelinizi azami noktada kullanarak yaşamadığınızı gösteren oldukça iyi bir işarettir. Yaşam, birçok imkânla dolu olağanüstü bir olgudur. Sıkılmanızı gerektirecek bir sebep yoktur aslında.

Sıkılmak daha çok “rahat batması” tabirinden alışık olduğumuz gibi, hayat şartlarımız içinde aşırı rahat hissettiğimiz zamanlarda açığa çıkar.

Eğer gerçekten hayattan çok sıkılıyorsanız, yaşamınızda hangi alanlarda ne gibi değişiklikler yapmanız gerekiyor tespit edin. Örneğin, yeni bir hobi edinmek, kariyer planında değişiklik yapmak, seyahat etmek gibi kendinize tanıyacağınız imkânlar, hayatınızı canlandırıp sıkılganlığı ortadan kaldırabilir.

Evren bizlere yaşam yolumuzda ışık olacak birçok işaret göndermekte. Sezgilerimize güvenmek ve ruhumuzun isteklerine kulak vermek, kendimiz için yapabileceklerimizin en iyisi. Gördüğünüz işaretlere karşı duyarlı olun ve olumlu olanakların yaşam yolunuzu kolaylaştırmasına izin verin…

Sevde Çakmak

KAYNAK: https://themindsjournal. com/10-signs-from-the-universe-that-you-are-walking-the-wrong-way/

Devamını oku...

Bazen gökyüzünde siyah bulutlar olur;

Bazen gökyüzünde siyah bulutlar olur;
gökyüzü bu siyah bulutlar yüzünden değişmez.
Ve bazen beyaz bulutlarda olur ve gökyüzü
bu beyaz bulutlar yüzünden de değişmez. Bulutlar gelirler ve giderler gökyüzü baki kalır. Sen gökyüzüsün ve düşüncelerde bulutlardır. Eğer düşüncelerini titizlikle izlersen, eğer onları kaçırmazsan, eğer onlara doğrudan bakarsan ilk şey bunu anlamak olacaktır ve bu çok büyük bir anlayıştır. Bu senin aydınlanmanın başlangıcıdır. Artık sen uykuda değilsin, artık gelip giden bulutlarla özdeş değilsin, artık sen sonsuza dek baki kalacak şeyin bulutlar değil, mavi gök olduğunu biliyorsun…
Osho

Devamını oku...

FENA CAHİLDİK

“Televizyon yoktu..
Gazete de her zaman olmazdı.
Öyle güzel cahildik ki, keyfimiz bozulmazdı hiç!
Dışarıda kar…
Ama kuzine içten içe öyle yanıyor ki.
Kuzinenin üzerinde demir maşa…
Maşanın üzerinde de ekmek dilimleri.
Aydınlık bir kış sabahı ve kızarmış ekmek kokusu…
Yumurta lezzetli.
Ekmek her zaman ekmek gibi…
Bir kez olsun kümesten yumurta almamış,
bir kez olsun o kızarmış ekmeğin kokusunu duymamış ve fakat alışveriş
merkezlerinin restoran katlarında boğucu bir gürültü ve havasızlık
içinde keyfine fit olmuş çocuklar ve gençler için ben ne kadar yaşlıyım…
Dışarıda kar…
İçeride kanaat…
İçeride huzur…
Televizyon yoktu.
Gazete de her zaman olmazdı.
Öyle güzel cahildik ki, keyfimiz bozulmazdı hiç!
Portakal kabuklarını sobanın üzerine dizer,
kokusuna ram olurduk.
Kestane közlemek büsbütün bir gecenin akıllara seza mutluluğuydu.
Sonra illa ki, büyüklerin anlattığı hikâyeler, hatıralar…
Birçoğu arızalı ve tedaviye muhtaç beyinlerden çıkma
dizilerin ve filmlerin açtığı hasarlar yerine,
geniş ve besleyici bir masal dünyası…
Lezzet bir tarafa, kokuya da hasret
kalacağımız kimin aklına gelirdi?
Ekmeklerimiz el değerek üretilirdi,
sağlıklıydı, lezzetliydi ve mis gibi kokardı.
Çay da kokardı…
Domates de…
Bütün bu nefasete, küçücük bir bakkal dükkânının zenginliği yetiyordu.
Dışarıda kar…
İçeride huzur…

Ne güzel cahildik.
Mutluluğun resmini çiziyorduk…”
Alıntıdır…

Devamını oku...

‘ŞEYTAN GÖRSÜN YÜZÜNÜ’

❗Likyalı erkekler ölülerini gömerken, şeytan yüzlerini görüp sonradan kendilerine musallat olmasın diye kadın kılığına girip, yüzlerini gizliyorlardı. şeytan görsün yüzünü deyimi de buradan
❗Adolf Hitler, 17 yaşındayken Haydarpaşa Gar inşaatında Alman işçi ve ustalarla birlikte 2 yıl çalışmıştır.
❗ATATÜRK’ ün “Türk, öğün, çalış, güven” sözünde geçen “öğün” kelimesi övünmek anlamında değil, Orhun yazıtlarında Bilge Kağan’ın Türk’lere hitaben söylediği “Türk, bodun, ertin, ökün” sözündeki “ökün” kelimesinden gelir ve “düşün, ders al” anlamındadır.
❗”Gamzedeyim deva bulmam” şarkısında geçen ‘gamzedeyim’ kelimesinin gamzeyle falan alakası yok, ‘gam-zedeyim’ anlamındadır (afetzede gibi)
❗”Kel alaka” sözündeki ‘kel’ Fransızca ‘ne’ anlamına gelen ‘quel’ kelimesinden gelir ve “ne alaka” anlamında kullanılır.
❗Tuvalet anlamında kullandığımız 100 numara İngilizcedeki “loo” kelimesinden gelir ve evet tuvalet anlamındadır.
❗Vatan yahut silistre oyununun gerçek adı “vatan” dır. uygulanan sansür nedeniyle bir süre “silistre” adıyla oynanmış, daha sonra sansürün kalkmasıyla kafa karışıklığını önlemek için “vatan yahut silistre” adıyla sahneye konulmuştur.
❗Napolyon kirazı diye bir şey yoktur. kirazıyla meşhur Bursa Uluabat’ın eski adı Apolyont’tu, vatandaşın dili Apolyont’a dönmeyince oldu sana Napolyon kirazı…
❗Antik Mısır’ da hamile kadınlar bir kaç gün boyunca arpa ve buğday tanelerine idrarlarını yaparlarmış. eğer arpa filizlenirse bebeğin erkek, buğday filizlenirse bebeğin kız olacağına inanırlarmış.
❗Esenboğa havalimanı adını, Ankara savaşında Timur’un meşhur fil ordularının komutanı olan “İsen Buga” dan alır ve sağlıklı, mutlu öküz manasına gelir…
❗Anason min. %40 alkolde çözündüğü için rakı renksizdir, su katıldığında alkol oranı azaldığından anasonun çözünürlüğü düşer ve beyaz renkte görünür hale gelir…
❗İskambil kartlarında kupa asilleri, maça orduyu, karo orta sınıfı, sinek fakir halkı temsil eder..
❗.Firavunları sineklerden korumak için yanlarında her tarafına bal sürülmüş, çıplak köleler bulunurdu…

Devamını oku...

Istanbul’da semt isimleri nereden geliyor, hiç merak ettiniz mi?

●Şişli- Şiş yapımıyla uğraşan ve Şişçiler diye anılan bir ailenin burada bir konağı olduğu ve ‘Şişçilerin Konağı’nın zamanla değişikliğe uğrayarak ‘Şişlilerin Konağı’ hâline gelmesiyle semtin adının Şişli olarak kaldığı anlatılıyor.
●Pendik-Bizans Döneminde “her tarafı surlarla çevrili” anlamını taşıyan Pantecion, Latin egemenliğinde ise “duvar” anlamına gelen Peninda-kot ismini almıştır. Bu da bizi, Pendik’in egemen olan devletlerce bir savunma hattı olarak kullanıldığı bilgisine götürür.
●Sütlüce- Bugün Sütlüce semtinin olduğu yerde Süt Menbat isimli bir Rum köyü vardı. Köyün bir köşesindeki bakır bir kadın heykelinin memelerinden su akar; bu suyun, kadınların sütünü çoğalttığına inanılırdı. Bundan dolayı semt, Sütlüce olarak anılır oldu.
●Ahırkapı- Marmara Denizi’nin kıyısında yer alan yedi ahır kapısından birisi olan bu semte, Padişah atlarının bulunduğu has ahırın yanında yer aldığı için Ahırkapı ismi verildi.
●Tahtakale- Sözlük anlamı ‘kale altı’ olan Taht-el-kale’nin bozulmasıyla Tahtakale’ye dönüşen semtin, Mercan ya da Beyazıt dolaylarındaki eski sur benzeri yapının aşağı kotunda yer aldığı için bu ismi aldığı tahmin ediliyor.
●Şaşkınbakkal- Henüz yerleşimin olmadığı dönemlerde yaz günleri denizden yararlanmak için bölgeye gelenlere bir bakkal dükkânı açıldığını görenler, burada iş yapılmayacağını düşünerek bakkala “şaşkın bakkal” yakıştırması yaptılar. Bundan sonra da semt Şaşkınbakkal olarak anılmaya başlandı.
●Eminönü- Osmanlı döneminde çarşıdaki esnafı denetleme yetkisi ‘Emin’lere aitti. Semt, adını burada bulunan ‘Gümrük Eminliği’nden alıyor.
●Taksim- Osmanlı zamanında sucuların; suyu, halka taksim ettikleri yer, Taksim olarak anılmaya başlandı.
●Üsküdar- Bizans devrinde, Skutari denilen asker kışlaları, şehrin bu yakasında yer aldığı için semt Skutarion diye anılıyordu. Bu isim zamanla Üsküdar’a dönüştü.
●Çengelköy- Eskiden gemi çapaları bu köyde yapıldığı için isminin buradan geldiği tahmin ediliyor.
●Galata- Gala, Rumcada “süt” anlamına geliyor. Bir rivayete göre Galata’nın adı semtteki süthanelere gönderme yapılarak türetildi. Başka bir görüşe göre ise İtalyanca ‘denize inen yol’ anlamına gelen ‘galata’ kelimesi düşünülerek bu isim verildi.
●Bostancı- Semt, adını eskiden her türlü meyve ve sebzenin yetiştirildiği bostanlardan biri olmasından alıyor
●Beyoğlu- Semtin isminin nerden geldiği konusunda çeşitli rivayetler bulunuyor. Bunlardan ilkine göre, İslamiyet’i kabul edip burada oturmaya başlayan Pontus Prensi’nden adını alıyor semt. Diğerine göreyse, ‘Bey Oğlu’ diye anılan Venedik Prensi’nin burada oturmasından geliyor semtin adı. Son bir rivayet de, burada oturan Venedik elçisine, yazışmalarda, “Beyoğlu” diye hitap edilmesinden semtin bu adla anıldığını söylüyor.
●Veliefendi- Hipodrom bir zamanlar Şeyhülislam Veli Efendi’nin sahibi olduğu topraklar üzerinde kurulduğundan semtin adı Veli Efendi’yle anılıyor.
●Çatladıkapı: Bizans zamanında yapılan surların Sidera adı bir verilen kapısı, 1532 tarihinde meydana gelen depremde çatlayınca, hem semt hem de kapı Çatladıkapı olarak anılmaya başladı
●Feriköy: Semt adını Sultan Abdülmecit ve Abdülaziz dönemlerinde yaşayan Madam Feri’den alıyor. Bölgede bulunan geniş topraklar padişah tarafından Madam Feri’nin eşine bağışlanmıştı. Ama eşi ölünce semt onun ismiyle anılmaya başlandı.
●Horhor: Fatih Sultan Mehmet bölge civarında yürürken yerin altından su sesleri duyar ve yanındakilere, “Buraya bir çeşme yapın baksanıza ‘hor hor’ su sesleri geliyor” der ve buraya bir çeşme yapılır. Çeşme de semt de Horhor ismiyle anılıyor.
●Unkapanı: Bazı satış yerlerinde Arapça’da ‘Kabban’ adını taşıyan büyük teraziler bulunduğundan, buraları Kapan adını taşırdı. Sahiline buğday ve arpa yüklü gemiler demirlediğinden, semt bu adı aldı.
●Okmeydanı: Fetih Ordusu kuşatmanın bir kısmını burada kurulan karargâhta geçirmiş. Semtin ismi de böylelikle Okmeydanı olarak kalmış.
●Kadıköy-Khalkedon, Kadıköy’ün eski adı. Hikayeye göre, milattan önce 7. yüzyılda, bir kavim kendilerine yeni bir yer arar yerleşmek için ama nereye yerleşeceklerini bilemez. … Sarayburnu’na yerleşirler, Byzantion şehrini kurarlar ve karşı kıyıya da Khalkedon yani Körler Ülkesi adını takarlar.
●Beyoğlu-Semtin isminin nerden geldiği konusunda çeşitli rivayetler bulunuyor. Bunlardan ilkine göre, Islamiyet’i kabul edip burada oturmaya başlayan Pontus Prensinden adını alıyor semt. Diğerine göreyse, ‘Bey Oğlu’ diye anılan Venedik Prensinin burada oturmasından geliyor semtin adı.
●Tuzla-Osmanlı Döneminde ıstanbul’un tuz ihtiyacını karşılayan, burada bulunan Tuz Gölünden adını almaktadır. Yetmiş yıl evveline kadar bu gölden tuz çıkarılmaktaydı.
●Kartal-Kartal adını ilk defa Bizans zamanında sahilde balık avlamak için gelip buraya yerleşen “Kartelli” isminde bir balıkçıdan almıştır.
●Mecidiyeköy-Abdülmecid, Sırbistan civarından gelen muhacirleri iskân etmek için, burada bulunan dutlukları onlara vererek bir köy kurmalarını sağlamıştır. Köye de Abdülmecid’in anısına; “Mecidiye Köyü” adı konulmuştur.
●16. Karai Musevilerinin yeni yurdu Karaköy. Burasının eski adı Karayköy’dü ve bölgenin ilk ahalisi Fatih Sultan Mehmet zamanında semte yerleştirilen Karai Musevileriydi. Kırım’dan gelen ve Tatar Türkçesi konuşan Karailer, Yahudi din yasalarının temeli Talmud’u ve Tevrat tefsirlerini mukaddes metin saymıyorlardı.

Devamını oku...

”Asla “bunu yapamam” ya da “şunun olması imkânsız” gibi sözler söylemeyin.”

1- Bilinçaltınızda her sorunun cevabı vardır.Uykuya dalmadan önce bilinçaltına ” Sabah altıda kalkacağım” emrini verirseniz sizi tam saatinde uyandıracaktır.
2- Her gece yatarken kendi kendinize söylediğiniz olumlu ifadeler sağlığınızın ve yaşantınızın kusursuz olması yönünde olsun; bilinçaltınız Bu ifadeyi buyruk olarak algılayıp buyruğunuzu yerine getirecektir.
3- Bir kitap ya da harika bir tiyatro eseri yazmak, fevkalâde bir konuşma yapmak istiyorsanız, bu fikri sevgiyle hissederek bilinçaltınıza iletin;o da size istediğiniz karşılığı verecektir.
4- Asla “bunu yapamam” ya da “şunun olması imkânsız” gibi sözler söylemeyin. Bilinçaltınız bunu yalın anlamlarıyla alacak ve bu düşüncelerden dolayı yapmak istediğiniz şey için yeteneğiniz olmadığını kabul edecektir.

5- Size zarar verecek ya da canınızı yakacak şeyler düşünmeyin. Çünkü neye inanırsanız onunla karşılaşacaksınız.
6- En doğru şekilde düşünüp hissetmeye başlarsanız huzurlu bir zihne sahip olmanız kaçınılmaz olur. Bilinçaltınız, zihninizden geçirip doğru olduğunu iddia ettiğiniz her şeyi kabul edecek ve size bunu yaşatacaktır.
7- Bilinciniz kapıdaki bekçidir. En önemli işlevi bilinçaltını, yanlış izlenimlerden korumaktır. İyi şeylerin olabileceğini ve şu anda olmakta olduğunu düşünmeyi her zaman tercih edin.
alıntıdır

Devamını oku...

Bir hayvan ne kadar vefalı olabilir?

Ölen Kurtarıcılarını Unutmayan Fillerin Vefa Dolu Hikayesi
Bir hayvan ne kadar vefalı olabilir?

Doğal yaşam tutkunu Lawrence Anthony, ABD işgali sürecinde “Bağdat Hayvanat Bahçesi”nde açlık ve susuzlukla mücadele eden 35 kadar hayvanı kurtarmasıyla bilinir. O dönemde Ortadoğu’nun en büyük hayvanat bahçesi olan bu mekânda 650’den fazla hayvan yaşıyordu. Ancak bombardıman, açlık ve susuzluk nedeniyle yalnızca 35’i kurtarılabildi, bu da Anthony’nin olağanüstü çabaları sayesinde oldu.

“Fillere Fısıldayan Adam” lakaplı Lawrence Anthony, fillerle olağanüstü bir ilişki kurmuştu. Üstelik agresif filleri bile sakinleştirebiliyordu.

Anthony 2 Mart 2012 yılında Afrika’daki evinde geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybetmişti. Anthony’nin vefatından 12 saat sonra ise filmlere konu olacak bir gelişme yaşandı: İki ayrı fil sürüsü hayatlarını kurtaran kişinin, Anthony’nin evinin önünde belirdi.

İlk sürü Anthony’nin vefatından 12 saat sonra gelmişti, ikinci sürü ise ertesi gün. İki sürünün de kat ettikleri mesafeler ve süre dikkate alındığında Anthony hayatını kaybeder kaybetmez yola çıktıklarının anlaşıldığı ifade ediliyor.

Belli ki, fillerin yürekleri hayatlarını kurtaran bu koca yürekli adamın yüreğiyle beraber atıyordu. Çok sevdikleri, kendilerini işkenceden, kötü koşullardan kurtarıp özgürlüğe kavuşturan bu adama vefa borçlarını ödemek, onun yasını tutmak için kilometrelerce yol kat edip gelmişlerdi. Üstelik bu iki sürü 1,5-2 yıldır evin yakınlarında hiç görülmemişlerdi, ancak anlaşılan o ki sevginin gücüyle hep beraber yürümüşlerdi.

İnsanlardan yıllarca kötülük gören bir hayvan, bir insanın iyiliğini unutmuyordu.Çünkü insanlara özgü sandığımız vefayı en çok hayvanlar taşıyordu…

Devamını oku...

TOHUM EKMEK İÇİN GEÇ Mİ SİZCE?

“Her gün işe gitmek için otobüse binmeye başlamıştı.
Otobüsle giderken bir durak sonra yaşlı bir kadın bindi
ve pencerenin yanına oturdu.
Yaşlı kadın bir çanta açtı ve tüm yol boyunca pencereden bir şeyler atmaya başladı,
her sabah aynı duraktan otobüse binip aynı şeyi yapıyordu
ve bir gün adam dayanamadı,
yaşlı kadının yanına gidip,
ona pencereden ne attığını sordu.
Yaşlı kadın ona
-bunlar tohum, dedi.
-Tohum mu?
-Neyin tohumları? dedi adam.
Yaşlı kadın ;
-Etrafa bakıyorum ve her şey çok boş…
Keşke yol boyunca çiçek izleyerek seyahat edebilsek.
Güzel olurdu, değil mi?
Bunlar çiçek tohumları, dedi.
-Ama tohumlar asfaltın üstüne düşer, arabalar ezer, kuşlar yer…
Bence tohumların yol kenarında tutması çok zor?
Siz boşuna çabalayıp duruyorsunuz,
dedi adam.
Ve yaşlı kadın dedi ki;
-Kesinlikle haklısınız.
Ama unutmayın ki bazı tohumlar kaybolsa da bazıları çukurda bitecek ve sonunda fışkıracaktır.
-Ama…
Büyümeleri uzun sürer,
üstelik suya ihtiyaçları var, dedi adam.
-Ben yapabileceğim her şeyi yapıyorum. Elbet, Yağmurlu günler gelecek elbet dedi
ve yaşlı kadın tohum atmaya devam etti…
Adam işe gitmek için otobüsten indi,
yaşlı kadının biraz aklını kaçırmış olabileceğini düşündü.
Daha sonra bu olayı ve yaşlı kadınla yaptığı konuşmayı unuttu gitti.
Birkaç ay sonra…
İşe giderken pencereden dışarı bakıyordu ki, tüm yolun çiçeklerle dolu olduğunu gördü…
Tek gördüğü rengarenk çiçek açan bir yol kenarıydı!
Yaşlı kadını ve onun uzun zamandır otobüse binmediğini hatırladı.
Sürücüye sordu:
-Tohum atan yaşlı kadın otobüse binmiyor mu? diye.
Şöför
-yaşlı kadın uzun zamandır otobüse binmiyor sanırım vefat etmiş, dedi.
Adam üzüldü ve koltuğuna geri döndü, çiçekleri izlemeye devam etti.
Aniden küçük bir çocuğun gülüşünü ve haykırışını duydu.
Bir kız çiçekleri gösteriyordu…
-Bak baba…
Şu çiçeklere bak ne kadar güzel…
Otobüsteki herkes ve adam çiçeklere bakarak mutlulukla gülümsedi…
Hayatımızda olmasını ve gerçekleşmesini istediğimiz güzel şeyler için;
Ya olmazsa,
başaramazsam,
bu yaptığım işe yaramazsa,
gerçekleşmesi çok zor,
yapabilmem imkansız,
bu şekilde yaparsam komik duruma düşerim, diye düşünmemeliyiz.
Umut etmekten ve gerçekleşmesi için çabalamaktan asla vazgeçmemeliyiz!
Elbet bir gün umudumuz çiçek açacaktır.
Güzel,
güneşli,
umut dolu günlere…”
Alıntıdır…

Devamını oku...
Call Now Button